1

büyük devlet=küçük birey;küçük devlet=büyük birey



ilk başta uzayın boyutunu hayal edemez insan.. devlette aynı böyle..

sabah kalktım tv yi açtım trt 1 2 3 spor belgesel diyanet kanallarından sonra özel kanalları açtım.devlet kurumu bankalar, içecek didi reklamları, iş için önce otobüse sonra metroya bindim. (3,95 tl)iett ve metrodaki reklamlarda toplu açılış töreni gençlik şöleni doldurmuşlar bilboardları..kim bilir ne kadar.tabi sen oraları düşünme diye sana metroda videolarla kedi köpek sevimliliği..
metrodan sonra bir wc molası (1 tl),   vapura giderken belediye kantininden bir simit cay (2,5 tl )
vapur (0,85tl)  tramvay derken (0,50 tl) 2 saat içinde çoktan cebimden 8,80 tl devlete ödeme yapmışım.

işten dönerkende canım soğuk çay çekti didi aldım(2,5tl) bir belediye kitapçısına  girip 15 tl ye kitap aldım.birde dönüş masrafı iett vapur metro ..5,3 tl

günlük 31,6 tl devlete ödemede bulunmuşum aylık 1000 tl yapar.keyfi durumları çıkar 600 tl yapar

düşündüm evde ;

dün gelen faturalara baktım  elektrik su doğalgaz telefon internet toplam vergileri 110tl  günlük (3,6 tl)arabanın vergisi günlük 3 tl , köprüye yola otoparka ödediğim  günlük 2,35 tl ,
thy ile yılda 2 kez uçuşumuz olmuş günlüğü  4tl ,emlak vergisi 0,25,
10 yıllık ev kredimin peşin ödediğim vergisi günlük (1,25 tl) 2,5 tl de  günlük ssk primim..
benzindeki muaazzam kar (%65) ile aylık 400 tl lik aldığım benzine günlük 8,60tl ..

600 öyle 500 tl de böyle 1100 tl

e bunun gıdası maması giyeceği kitabı gözden kaçırdığım ssk  dolaylı doğrudan vergisi  ile Kazancının %60 ı trink  devlete gidiyor.

kalan gelirimin %40 ı nın %46,5 ini gelir seviyesi en yüksek kesime giderse %20 bizim aramızda paslaştığımız kazancımız oluyor.  yani 1 tam bireyin 5 te biriyim....

75 milyonun 3 milyon çalışanı devletten geçiniyor aileleri ile 12,5 yapar. gelir seviyesi en düşük %6,1 olan kesim olan 3 milyon ailede devlet sosyal yardım alıyor.toplamı 25 milyon insan yapar.

bu kadar paranın ve sistemin devlet içine döndüğü bir yerde birey ve özgürlükten değil teba ve kölelikten bahsedilir, ekonomisi ve insanları gelişemez.

apple ın 1 yıllık cirosu 76 milyar dolar , karı ise 18 milyar.
75 milyon olarak 1 yılda yaptığımız ihracatımızın yarısından fazla..
anlayacağınız  sermayemizde, potansiyelimizde devlette dönüyor boşa...

Hükümete güç ve para vermek, ergenliğe yeni girmiş bir oğlan çocuğun eline viski ve araba anahtarları vermeye benzer – P.J. O’Rourke
Özgürlüklerin amacı ve uygulaması hükümetlerin iktidar gücünün sınırlanmasında yatar.  Douglas MacArthur
Hükümet genişledikçe özgürlük daralır. . – Ronald W. Reagan, 40ncı ABD Başkanı
0

çöplük krallığından beynelmilel standarta..özgüven sorunu..

İlk elektrikler kesikti ödev için,Sonra ya ekonomikti okumadın yada yanlış okuldu, veli idi sorun.Öğretmen hep sana takardı kafayı...Kendi seçtiğin siyasilerdi hep sorunların kaynağı.Seçimlerin değildi. yenildin hem de farklı ama hakemdi suçlu,sen yenilmemiştin.Belli ki ABDcefg.. sorumluydu herşeyden,yedi düvele karşı galip gelmiştin hep.sen çok çok daha demokrattın.Herkesle kavga etmezdin onlar sataşmıştı...
adildin.. kendin için istediğin standartları başkası içinde istedin ahlak konusunda, Ahlaklıydın.. hemde çok..Eleştriye tahammül ederdin.Çok okurdun,hem de yazardın.bilgi birikimin çoktu, çok çok az konuşur herşeyi bilmez herşeye yorum yapmazdın.,En çok kendini sevmezdin , diğer toplumlarada , dinlerede, ırklarada önyargısızdın,evrensel değerleri benimserdin.Çözümlerin hep günümüzdendi.Suçu hiç başkasına atmadan sorumluluğunu kabul ederdin. ne 100 yıl öncesine nede 700 yıl öncesine öykünürdün.Çok çok büyüktün çok.herkesin gözü senin üstündeydi ..Gününü anlar gününü yaşayabilirdin.mutlumuydun? hemde çok..huzur mu ooo..içerde hep bildin bileli vatan hainleri vardı.bilmem ne birliği zaten hristiyanbirliğiydi , üreten özgür müreffeh devletler zaten sömürücü emperyal devletlerdi.

Ayna mı?
lanet olası bir icattı senin için.

"Bebekleri ilk 12-18 ay sonunda aynaya tutarlar ve burnuna bir ruj sürerler, eğer bebek burnundaki ruju silerse benlik algısı oluşmuştur denir.Aynaya hamleler yaparsa oluşmamıştır.

bu toplumlar içinde geçerli sanırım.

Önceden araya kaynıyordun ancak iletişim çağında dünya güçüldü .
Takke düştü, ve kel göründü.
0

Bir nepotizm resmi ve neden liberalizm



Bir kamu kuruluşunda çalışanların akşam saat 18 de iş çıkışı bedava bindiklerini tahmin ettiğim toplu taşıma aracına binerken gişede o kartlarını basarken gözlerindeki mutluluk ülkede bir çok olay olsa da hep aynı gözükmekte olduğundan ilgimi çekti onları gözlemleme gereği hissettim...
maaş yani para sürekli bankada garanti ve aktığından mıdır nedir, hep uzun vadeli planlar var kafalarında..önünü görebilme rahatlığı vardı her birinde ve hiç bugünden bahsetmiyorlardı.genelde sohbetleri ; memlekete ev yaptırcan mı ,memlekete ne zaman gidecen , evi nerden alcan,evin borcu bitti mi? falancanın kaynı işe girdi mi..bayram tatili kaç gün?arsa dükkan vs paralı ve akçeli mevzular felan filan..iş ile ilgili gündem hep aynı iki dosyayı aşağıya götürdün mü? .o kadar gündemleri hemen hemen aynı ki..aynı tramwayda diğer insanların arasında bambaşka gündemli insanlar yaratılmış gibi..hepsi bir birinin kopyası ve aralarında pek bir renk te yok gibi.. 

özel sektördeki gibi bir kar-zarar mantığı , işlerin kesatlığı , sivil denetimi , işten çıkarma vs gibi şeylerin olmadığından mıdır nedir işten çıkar çıkmaz konuştukları şeyler  ülkede topta patlasa hergün hemen hemen aynı standartlarda..sohbet muhabbet gırla..Tabi ilgimi çekti onları dinlemeye başladım.

Bir gün önce de 30-40 kişinin öldüğü bir terör saldırısının olduğu bir ülkede sohbetlerinde bu olayın tek bir gündem dahi oluşturmadığını gözlemledim.
aralarından biride bir evlilik sitesine üye olmuş. hergün elinde telefonuyla siteye girip hanımların profillerine bakıp rahatça mesajlar atıyordu.

Bu insanların maaşlarını vergileri ile veren diğer insanların gündemleri ise dünkü olaylar....
Gündemlerinde "oflar ve vahlar" vardı.

sonra gözlemlerime farklı partilerin belediyelerindeki kamu çalışanlarıyla, öğretmenlerle diğer memurlarla devam ettim.
hepsimi aynı..hayır ama  torna tesviye tezgahı gibi ..hemen hemen evet aynı..
kimi öğretmenlerin gündemi "önceki gün yayınlanan diziler", 
belediyedekilerin "nerede daha rahat kaytarırız, müdür gelir mi?", 
askerlerin "oyakta biriken paraları "..vs.vs.

içimden "İşte neden liberalizm" dedim kendi kendime..
0

Karaköy de bir Avm kuyruğu ve cevaba götüren sorular..




Bazı sabahlar işim itibariyle Avm lerde kuyruklar görürdüm..İnsanlar kapı önünde bekler..saat 10 olsa da içeri girsek diye saatlerine bakarlar.Avm içinde son hazırlıklar filan...

Fotoğraftaki sokak nam-ı diğer zürafa sokak..Alış veriş merkezi (Kerhane) önünde  5-6 kişilik bir kuyruk..endişeli bir bekleyiş..İşe gitmek için gelip geçen insanları gördükçe  arkalarını dönen abiler..Bir karaköy sabahı..

Burası büyük bir geri dönüşüm kutusu gibi adeta..Aslında insan oğlunu anlama kılavuzu.. Sorular çok..

Kim bu adamlar ?
İstenmeyen adamlar mı  ?
Acaba kimisi evli mi ?
Neden sabah bir iş günü ordalar?
Yaşam sevgisinden mi?
Güne iyi mi başlayacaklar?
İşi bitirip işe mi gidecekler?
İlk defa bir kadınla  duygusal bir bağ mı kurdular ?
Vücut işçileri bu bağlılık yaratmada çok mu mahirdirler?
Yoksa tek nedeni seks mi?
Birşeye mi bozuldu kafaları ?
Testesteron seviyeleri nedir?
Bu işi sabah sporu olarak mı görüyorlar?
tek hobileri bumu ?
eğitim seviyeleri ne?
çok uzaklardan mı geldiler?
sabah siftah niyetine çok mu ucuz  ücret ödüyorlar?
yada  sabah ilk başta hatunlar çok mu temizler!?
bu adamlar titiz mi yoksa!?
ağanın bokunun üstüne bok olmaz mı diyorlar!?
acaba hatunların ilk siftahı olunca gerçek orgazm mı oluyor hatunlar!?
bu durum ayrı bir zevk mi veriyor adamlara?
Aradaki sıcak hatun farkını bildiklerine göre  önce geç satlerde gelmiş olabilirler mi?


power'ı yüksek hatunda kitleniyor cevaplarım!!!

buda bir alışveriş ...
her şey ticari mantık ile düşünmeye itiyor insanı,
fayda ve zarar terazisi

sorular soruldukça gerçeğe yaklaşılıyor..



0

Görünmeyen kızın kılavuzu


parlak bir dünya sade bir hayat
içinde emek var saçların her telinde
hiç susmayan ise göz ve söz
gözler duymalı duyular şaşırmalı
bu ayrı bir bakış açısı
aynalara çekiç gerçeğe yakın
ruhların can bulduğu
hayallerin içindeki peri
çık dışarı gir içeri
hayal mi gerçek mi
0

Parantez içindeki yalnızlıklar..


ezan sensindeki suskunluk ve yalnızlık
tuvalette sessizlik ve ıkınma hissi bir bıkkınlık
kimsesiz bir evden dışarı bakmak
küçük bir çocuk gibi sokakta kaybolmak
liman soğuk bir sen birde kıyıya vuran dalgalar
boş odalarda gezen max payne
kışın çıplak dışarı çıkmak
sokak ortasında anneni elini bırakması
bankta uyuya kalan kimsesiz sakallı adam
düş kurarken aynaya bakmak
sıcak yatak ve Pazar sessizliği
0

bir gece..


geceleri yalnız belgesel izlerken uyuya kalan
genelevden dışarı bakan vücut işçileri , anlamı yok
siyahın üstündeki kırmızı mendil , üşürken titremek
solgun bir gece şiir yazılacak derecede
bedenim yorgun zira tüm enerjim içimde
sporda fayda etmiyor her halde
yaşamadıklarımın nedeni şiirime etkili , tepkili , tek düze
0

Geçmişle dans


karışık ve kırışık gibi kafamdaki birikintiler
geçmişin hayalleri peşi sıra sıcak kumsalda ki ayak izleri misali
silmek istedikçe çoğalan sakala benzer kıllık
düşüncelerin düşüncelerine gebe bütün değerleri yineleyinceye dek
duvarda ki tek tablo içindeki renkler bir kıvılcım
çerçevenin dışına çıktıkça patlayan renkler ile gelen yarın yarım
0

Kırık düşünceler atlası



uçuşan martıların simetrisi
minarelerin çıkıntısı
kız kulesindeki yalnızlık
ard arda evler , niye güneş görmemek?
yaşamamak kuytu köşelerde
vapur penceresinden bakan güz hüznü
0

Bir garip ilk aşk hikayesi


Bir gün işten gelen babamın haftaya sünnet olacağımı söylediğinde içimde kıpraşan depresif çığrışımları hatırlıyorum, hazırlık planları yaptıklarını duydukça onların bulunduğu odadan cıkmam gerektiğini düşünmüştüm.Sonrası sünnet kıyafeti sokaklarda gezme , fotograf cektirme ve sünnet günü.. İlkokul 3 e giden biri olarak yeni okulumda aynı sınıfta olan güzeller güzeli asiye ye aşık olmuştum, o çok popülerdi.Tenefüste onu izler , derste onu düşünürdüm. Bir c.tesi sabahı mahallenin fenni sünnetçisine giderken kaderin beni orada buluşturacağını hiç düşünmemiştim. Ben avazım çıktığı kadar ağlarken doktor elindeki iğne ile yanıma doğru gelirken babam beni susturmaya calısıyordu, ancak iğneyi görünce daha cok bağırdığımı hatırlıyorum. ve Doktor beni o halde görünce içeriye seslendi "Kızım pamuğu getir." Bir anda içeriye Asiye girmesin mi?!! Birden avazım cıktığı kadar bağıran ben asiyeyi görünce erkekliğim tutmuştu ve dut yemiş bülbül gibi susmayım mı? Etraftakiler anladı sanırım gülüştüler ..Meğer cingöz asiyenin babası bu taktiği her sünnette tekrar edermiş.. Neyse iş bittikten sonra muayenehaneden çıktığımı hatırlıyorum.Babamın taksiye binelim talebini red etmiş,Bir belediye başkanı gibi kalabalık önünde Sinirli ve ciddi bir şekilde eve doğru gittiğimizi hatırlıyorum.Asiye ye karizmayı çizdirmemem lazım ya.. Eve gelir gelmez o iğnelerin etkisi geçer tabi ...Basbas bağırdım....:) 1-2 hafta sonra kafam önümde o iğrenç sünnet gömleği ile sınıfa girerken asiyenin bana bakıp gülümsediğini görünce utandım.Ancak her tenefüs yaptığımız gibi yakalamaç oynarken yandan çarklı gibi koşarken beni yakalamaya Çalışanın Asiyenin Şeyime şeyime bakıp depar yaptığını görünce arkama bakarken birden... Okulun tek ağacına toslamam mı?Üstümede asiye... İşte İlk aşkın o ten teması ve bakışı ile Şeyimdeki acı ile Karışımı.. Kaderin garip cilvesi beni bulmuş idi..
0

Hayatımın yarısı


Geçenlerde yatak ile ilgili araştırmalarım sonucu iyi bir yatak firmasının ürünü olan model için mağazaya gittim; Mağazadan içeri girip sırt ağrımın olduğunu ve iyi bir yatak almak istediğimi 28 yıldır bu sıkıntıyı çekdiğimi söyleyince , aslında benimde farkında olmadığım bir dip not ile karşılaştım; “Hayatınızın yarısını iyi değerlendirememişsiniz” dedi. Bir anda şok oldum, benim gibi kendine önem veren biri bunu nasıl anlamamış dedim. Ve yatakların en iyisini gösterdi, dur dedim. Gerçekten üzerine yatar yatmaz sokakta yatıyormuşçasına yıllarımın heba olduğunu düşündüm. Bu cümle beni etkiledi, uyurken bile uyumamak gerektiğini anladım. Uykunun çok önemli bir süreç olduğunu fark ettim. Nasıl olurda bunu fark etmediğime hayret ettim. Kararımı verdim. Ve uyurken çocuk yaşlarımdaki o güneşe zor zar bakan kendimin mutlu rüyalarını görüp, annemin elime tutuşturduğu içi peynir ve hıyar dolu ekmekle sokağa koşuşumu hiç uyanmadan sanki gerçekmiş gibi görüyorum. Zira vücudumu uyaramayacak bir yumuşaklıkla yaysız lâteks bir yatak; Havada yer çekimsiz bir uyku gibi, Yatağa girip manasızca gülebilmeyi, hayatımın göremediğim kısmını fark etmemi sağladı. Aslında çok (1300 TL) ucuza hayatımın yarısı değişti.Yada geri kalan çeğreği:(
0

mektup


Yüzbaşı içtimada buyurdu " Herkes yakınlarına mektup yazsın !"
kime yazacaktım düşündüm durdum, Sanırım askerlere sosyal proje idi.
Hergün konuştuğum anne babam olamazdı,

Tabi diğer erler ailelerine bildiğimiz klasik cümlelerde mektuplar yazdırıyordu.Ben yazıcı odasındaydım.

Yağmurun sesi ile birlikte iç karartıcı o yalnız karamsar halimle çocukluğum aklıma geldi,

Ayşe teyze elimden tutardı yağmurlu havalarda sanki güneş çıkınca yere düşmeyecektim. -güneş insanoğluna güven veriyor işte- Aklıma geldi Ayşe teyze.

Ayşe teyze ben 5-6 yasımdayken bana gültepede bakan bir ortayaşlı teyze idi Ailemi ve bizi çok severdi,

Annem işbankasında babam fabrikada çalışırken büyüklerde okuldayken bana o bakardı.
sabah alır akşam bırakırdı yaklasık 2 sene kadar.

İşin ilginci o dar sokaklı gültepe sokaklarındaki ilginç insanları hiç unutmadığım.
Üst kattaki gazeteci fahriye abla-ki ben tuvalette ıkınırken hep o daktilo sesleri aşşağıya gelirdi , Çok tuhaf olurdum hiç görmediğim bir aletti o ama sesini hep duyardım.

Oğlu şimdiki roman yazarı eski şair (şafak türküsünün yazarıdır) Nevzat ağabey bir gün gelip onu alan polisler ve daha bir çok olay aklımın derinliklerinde takılıdır ve Nevzat Abinin davasına ortak bir hayat için cabalamış ve avukat olmuş ağabeyi , onun büyüğü dergi fotoğrafcısı abi, vs.

O zamanlar kaliteli insanlar yaşarmış. Saklanmak için sistemden bu tip yerlerde otururlarmış , sonradan anladım. Otoriter cehalet bu tip gerçek ve kralın çıplak olduğunu söyleyen insanları itermiş. .....ist diye.Çok bilmek Çoğunluk olmadıkça hep acı vermiş. Evlerindeki kitapları hatırlarım , bavullar dolusu..

Mahallenin isminide hatırlıyordum. Ferah mahallesi...
Sabahları saat erkenden dışarı çıkar top oynardık ,babam vardiyalı işçi olarak sabah işten gelirdi ben kaleci olurdum bir kilimim vardı onu kalenin önüne serer kale önündeki kilimin üstünde ilkbahar güneşinin ılıklığı ve yeni doğmuş hali ile büyük kavak ağacı hışırtısı eşliğinde yatıp uyurdum uykulu halimle. Babam elindeki poşetlerle uyandırırdı. Zaten gol atmak ve kural bilmek yoktu o zaman , eğlence işi idi futbol.Kazanmak işin içine sonra girdi!

Sabah eve girip sıcak yatakta derin bir uykuya dalardım 12 ye kadar.
pazar sabahları erken kalkardık,herkes evde olurdu.

İşte o mahallenin tatlı teyzesine yazdım mektubumu ,askerliğimin bitimine 2 hafta kala, cevap geldimi ellerine ulaştımı bilmiyordum.
zaten görmeyeli 22 yıl olmuştu , hayattamıydı onuda bilmiyordum ya.

Ama yazdıklarım biraz duygulu idi , komutanlar giden mektuplar içindekilerden benimkini eminim okuyunca şaşırmışlardır , zira o günden sonra bir sanatcı yada siyasetci gibi saygı gördüğümü hissettim.Duygu ile ruhları para ile insanları demişler.

Derken askerlik bittikten 1 yıl sonra Aynı odada görev yaptığım arkadaş bana bir email yollamış, geçenlerde hotmail i karıştırırken rastlantı eseri farkettim silinmiş oğelerde , sanırım virüs diye okumadan silmişim.

Bir bakayım dedim , ne göreyim ! ; Mektubuma cevap yazmışlar.Beraber Yazıcılık yaptığım uzun dönem Serkan arkadaşım almış mektubu ve bana aynen mail yazmış mektubu.. "Zeytin gözlüm canım yavrum mektubunu alınca o kadar mutlu olduk ki mahallede fahriye ablan ile birlikte ağlamaya başladık, bizleri unutmaman fahriye ablanı da beni de çok duygulandırdı. Yavrum ayaklarımda romatizmam var yürüyemiyorum çok hastayım , askerde günlerin nasıl geçiyor iyisindir umarım , mahalleden bir kıza yazdırıyorum bunları , mahalle eski mahalle değil ferdacım , hiçbir şeyin eski tadı yok , senin dünya ahrette yüzünü görmek isterim ben hastayım , mutlaka askerden sonra yanıma gel tamam mı? Yavrum benim , zeytin gözlüm. Ailen de iyidir inşallah, Necati bey(kocası) vefat etti kaldım yalnız başıma pamuğum. İki kez telefonla bulunduğun askeriyeyi aradık komutan senin terhis olduğunu soyledi yinede mektup yazmak istedik işte. Kuzum askerden gelince bana gel emi seni görmek istiyorum. Canım yavrum." Ayşe Teyzen -Olm bu mektubu alınca çok duygulandım başladım ağlamaya lan , mutlaka git yanına, Serkan Zengin Gittim yanına geçen bayram ...Bir oğlu vefat etmiş.(engin abi)sanırım uyuşturucudan :(.. diğer oğlu Amerikadaymış.
0

hayatıma sıçılan pişmanlığım


İlkokuldaki ilk günüm ; Titrek bakışlı ağlaşan çocuklar arasında ilkokula başlamayı kendi seçen bir minik olarak sevinçlice benden büyük kardeşimin her sabah gittiği o mekana -okula- girdiğimi hatırlıyorum. İlk onunla karşılaştım ; En çok o ağlıyordu ! Gözleri korkudan kocaman açılıyor , annesi susturamıyordu. O en arkadaki sıraya oturdu.Ders zili çaldığında zille birlikte titrediğini hatırlıyorum. Annem beni bırakıp gitti , zaten kardeşim benimle aynı okula gidiyordu, sakindim , mutluydum. Birden içimdeki dürtü beni arka sırada ağlayan çocuğun yanına itti. Adı Murat idi. Üç numara saçları ile birlikte gözlerini kapıya dikmiş öğretmenin gelişini bekliyordu.Ağlamaktan siyah önlüğünün üstündeki Beyaz yakalığı ıslanmıştı. Bu arada annesi de gitmişti. Ve işte hayatımın pişmanlığı diyebileceğim bir olay o anda oldu ; Bir mahalle çocuğunun içgüdüsel davranışı ile (Gültepede yetişmiş bir P.ç gibi) korkak bir çocuğu daha da korkutma isteği uyandı içimde.Yanına yaklaşıp; "Öğretmen kürsüye gelince seni dövecek" dediğimi hatırlıyorum. -Böyle bir korkuyu ilk kez bu kadar yakından görme şansım oluyordu , hayranı oldum sanırım. Bir güce itaat ettiğini ve bunun ben olduğum duygusu çok hoşuma gitmişti. İtaat ettiğin şey seni ağlatırdı Mesela; Anne Baba vs. Bilmiyorum iç güdülerim ile davrandım işte. Murat'ın Gözleri daha da büyüdü. Ağlamadı ama içine yutkunduğu belliydi. Ben en ön sırama geçip öğretmeni beklerken Öğretmen içeri girdi; "Merhaba çocuklar" Bildik yatıştırma kelimeleri ederken bir anda ani bir hareketle kürsüye geçti!!! Evet, o an bu an. Bir insanın hayatı boyunca kaderini etkileyecek o an bu andır ve kendimi hiç bir zaman affetmeyeceğim andır :((( sınıftaki arka pencere açıktı ve birden müthiş bir koku odaya tenefüs etti. Öğretmen sanırım bu tür durumlara karşı tecrübeli bir şekilde; "Çocuklar tuvaleti gelen var mı?" dedi. Kim sıçtı? dememeliydi tabi.. Halbuki çocuklardan birisi düpedüz altına sıçmıştı. Daha önce böyle taze bir koku hissetmemiştim , tuvaletimi yapar yapmaz tuvaletten çıkardım. Sanırım ileri ki zamanlarda anladım sıçan arkadaş yumurta yemişti, zira bu kokuyu o yaşlardan bu yaşlara kadar hafızamda korumam ilginçtir. Derken kokunun arka taraftan geldiğini farkettik.Kim yaptı diye artık Öğretmende tek tek burnunu çocukların poposuna götürüyordu ve bir anda onda durdu araştırma. Murat !!!! Murat benim verdiğim o korku ile hoca kürsüde iken yapmış işte . :(( ve... Bütün çocukların güldüğünü ve ağızlarına ve burunlarına ellerini götürüp sınıftan çıktıklarını hatırlıyorum. Avazının çıktığı kadar ağlar görümündeki Murat sessizce oturuyor ve hiç ses çıkarmadan gözlerinden yaşlar süzülüyordu.:((( Kıpkırmızı idi. İşkence çektiği belli idi. Bu yaşta bu acı neden idi ? Öğretmen onu tuvalete götürürken sınıfta bir tek ben kalmıştım, bana 0,5 sn kadar baktı!!! "Hayatımı değiştirdin der gibi !!!" - Çok üzgünüm Çooooooook.:((((((( Demek isterdim. Ama Ona şaşkın bir şekilde bakakaldım işte... O günden sonra orta okula kadar beraber okuduk, Hiç bir zaman tenefüste dışarı çıkmadı, aynı mahallede takıma bile alınmadı. Zira o altına sıçmıştı. Beceriksizdi işte. Hoca orta okula kadar onu sözlülere çıkartmazdı sanırım yine korkusundan dolayı ön tedbir amaçlı!! Halbuki o bir çocuktu :(( Her sene aramıza yeni katılan çocuklara bu olayı anlatmak için -hele bide çocuk zengin ise yalaka takımları çocuğu ablukaya alıp; "Biliyomusun şu arka sıradaki Çocuk altına sıçmıştı", deyip "ben buraların en eskisiyim" havası atıyorlar idi. Murat'ın ise yüreği inciniyor idi. Hayatının geri kalanını etkilediğime yakından tanık olduğum bir olay ,beni halen geceleri onun rüyalarını gösterecek kadar pişmanlığa boğuyor. İçim daralıyor. Onun için Ağlayasım geliyor. Çok üzgünüm Murat Çooook. :(
0

Ada 1986


1986-87 mayıs gecesi annem erken yatmamı soledi. evde bir uğraş borekler açılıyor kokular geliyordu, kapının yanına eski pazar çantaları içi dolu bir şekilde konulmuş, kıyafetler hazırlanmış derken erkenden uyumuşum. Gece 4-5 gibi uyandırıldığımı hissettim "hadi kalk oğlum"! Bir baktım annem.Babamda kalkmış traş olmuş pazar sabahı... hep erken kalkan ben olurdum.Sabah pazar konseri(kanseri) vs. olurdu. Ama bu sefer hazırlıkların sebebi ne idi merak ettim. Derken gültepedeki fakirhanemizden ellerimiz dopdolu bir şekilde o dimdik yokuşu sabahın 5 inde yürümeye koyulduk. Yaklaşık 1 km yürüdükten sonra ben babamın omuzundayım tabi.. Minibüs yolunda sabahın 5inde teyzem ve diğer akrabaları gördük anladımki buluşmuşlar. Buraya kadar olan kısımda anlatımımı keseceğim zira ıstırap verecek eski güzellikler bu yolculuklarda uzunca aklıma gelir.Bu yazıda uzayıp gider. Kıssadan hisse.. Şimdi düşünüyorumda nasıl bir zaman nasıl bir hayat nasıl bir ortamdıki vardiyalı çalışan babalar pazar gecesi uykusuzluğu göze alıp arabasız bir şekilde çoluklu çocuklu elinde piknik tüpleri ile 2-3 çanta ve bir sürü azık , sırtta bir elde bir çocuk ile gültepeden karşıya geçip oradanda büyük adaya geçiyorlardı.. Ve inanın vapur bizim gibi 10-15 aile ile doluydu! Ve bizden sonraki vapur bomboş olurdu.. Güneşin adanın arkasından doğuşunu denizden izlemek.. Vapurdan iner inmez faytonla adanın el değmemiş son kıyılarına gitmek.. Farklı lehçe ile türkçe konuşan yaşlı rum kadınları.. Bir sabah kahvaltısı ki.. deniz , top , kağıt helva vs.. Bu nasıl bir hayat sevgisi idi.. Daha Önce de dediğim gibi bu başı boş doğada insan kendisini küçük hissederdi. Bu bir mutluluk kaynağı idi bir kadının güçlü kocasının omzunda huzur bulması gibi.
0

inceleme


Yemekhanenede yemek alırken insanların acı için saldırdıklarını farkkettim , genelde kültür tarzları bu yönde olan bu insanlar acıya karşı inanılmaz saygı ve hürmet duyuyorlardı.
"İşte seviyorlar" dedim.
Ama insan anatomisi ve edindiğim tecrübeler acının bir tat olmadığı ile ilgiliydi sevgi nedenini sorgulama gereği hissettim.
Sosyolojik ve karmaşık bir konu;
marketten fındık dedikleri o cok acı olan tarzda küçük biberlere gittim para verdim ve hakikaten acı , getirdim masaya koydum.beklemeye başladım.
sonra o bildik tarzda sohbetler başladı , ben yerim ben daha cok yerim buda acımı filan..
??
övünülecek birşeylerinden bahsettikleri belli idi , evet,
-acıyı övünülecek bir şey zannediyorlar (kimsenin tadı cok güzel oluyor dediğini duymadım.)
sonra bir tanesi buda acımı diyerek attı ağzına , birden terlemeye başladı su içti , sonra yoğurdun hepsini yedi ve dediki
buda acı mı dedi..
diğeride attı ağzına ondada bir kızarma bir kızarma
ve oda dediki olm bunda ne var laaa...
boncuk terler filan ....
nedenine gelince
hani bir laf varya ondan dedim
bunu yiyenler ,
nasıl olsa olan olmuş gelmişiz bu dünyaya koy dödüte raffan gitsin diyenler,
karmaşık şehir hayatından bir an olsun kendilerini bulanlar ,
Aşşağılık psikolojisini bu şekilde yenenler,
yada acı çok güzel bir tat aracı ,
bende attım ağzıma bir tane hangisidir diye ,
işte o zaman anladım,
hayatta o kadar çok tat varki ,
çok güzel tadı olmayan birşey diğerlerinin yokluğunda büyük bir tat olabilir.
yokluk ve coğrafi yapıdan dedim kendi kendime zira burda yetişecek başka bir şey olsa idi bu yenmezdi dedim.
yani herşeyi doğa belirliyor , insanla ilgili değil , insanın yapısı , yasanılan cevre ve cografyanın önemini anladım.
yokluk içinde sarıldıkları şey acı , gururla bahsetmelerine şapka çıkardım açıkcası.