0

Bir garip ilk aşk hikayesi


Bir gün işten gelen babamın haftaya sünnet olacağımı söylediğinde içimde kıpraşan depresif çığrışımları hatırlıyorum, hazırlık planları yaptıklarını duydukça onların bulunduğu odadan cıkmam gerektiğini düşünmüştüm.Sonrası sünnet kıyafeti sokaklarda gezme , fotograf cektirme ve sünnet günü.. İlkokul 3 e giden biri olarak yeni okulumda aynı sınıfta olan güzeller güzeli asiye ye aşık olmuştum, o çok popülerdi.Tenefüste onu izler , derste onu düşünürdüm. Bir c.tesi sabahı mahallenin fenni sünnetçisine giderken kaderin beni orada buluşturacağını hiç düşünmemiştim. Ben avazım çıktığı kadar ağlarken doktor elindeki iğne ile yanıma doğru gelirken babam beni susturmaya calısıyordu, ancak iğneyi görünce daha cok bağırdığımı hatırlıyorum. ve Doktor beni o halde görünce içeriye seslendi "Kızım pamuğu getir." Bir anda içeriye Asiye girmesin mi?!! Birden avazım cıktığı kadar bağıran ben asiyeyi görünce erkekliğim tutmuştu ve dut yemiş bülbül gibi susmayım mı? Etraftakiler anladı sanırım gülüştüler ..Meğer cingöz asiyenin babası bu taktiği her sünnette tekrar edermiş.. Neyse iş bittikten sonra muayenehaneden çıktığımı hatırlıyorum.Babamın taksiye binelim talebini red etmiş,Bir belediye başkanı gibi kalabalık önünde Sinirli ve ciddi bir şekilde eve doğru gittiğimizi hatırlıyorum.Asiye ye karizmayı çizdirmemem lazım ya.. Eve gelir gelmez o iğnelerin etkisi geçer tabi ...Basbas bağırdım....:) 1-2 hafta sonra kafam önümde o iğrenç sünnet gömleği ile sınıfa girerken asiyenin bana bakıp gülümsediğini görünce utandım.Ancak her tenefüs yaptığımız gibi yakalamaç oynarken yandan çarklı gibi koşarken beni yakalamaya Çalışanın Asiyenin Şeyime şeyime bakıp depar yaptığını görünce arkama bakarken birden... Okulun tek ağacına toslamam mı?Üstümede asiye... İşte İlk aşkın o ten teması ve bakışı ile Şeyimdeki acı ile Karışımı.. Kaderin garip cilvesi beni bulmuş idi..
0

Hayatımın yarısı


Geçenlerde yatak ile ilgili araştırmalarım sonucu iyi bir yatak firmasının ürünü olan model için mağazaya gittim; Mağazadan içeri girip sırt ağrımın olduğunu ve iyi bir yatak almak istediğimi 28 yıldır bu sıkıntıyı çekdiğimi söyleyince , aslında benimde farkında olmadığım bir dip not ile karşılaştım; “Hayatınızın yarısını iyi değerlendirememişsiniz” dedi. Bir anda şok oldum, benim gibi kendine önem veren biri bunu nasıl anlamamış dedim. Ve yatakların en iyisini gösterdi, dur dedim. Gerçekten üzerine yatar yatmaz sokakta yatıyormuşçasına yıllarımın heba olduğunu düşündüm. Bu cümle beni etkiledi, uyurken bile uyumamak gerektiğini anladım. Uykunun çok önemli bir süreç olduğunu fark ettim. Nasıl olurda bunu fark etmediğime hayret ettim. Kararımı verdim. Ve uyurken çocuk yaşlarımdaki o güneşe zor zar bakan kendimin mutlu rüyalarını görüp, annemin elime tutuşturduğu içi peynir ve hıyar dolu ekmekle sokağa koşuşumu hiç uyanmadan sanki gerçekmiş gibi görüyorum. Zira vücudumu uyaramayacak bir yumuşaklıkla yaysız lâteks bir yatak; Havada yer çekimsiz bir uyku gibi, Yatağa girip manasızca gülebilmeyi, hayatımın göremediğim kısmını fark etmemi sağladı. Aslında çok (1300 TL) ucuza hayatımın yarısı değişti.Yada geri kalan çeğreği:(
0

mektup


Yüzbaşı içtimada buyurdu " Herkes yakınlarına mektup yazsın !"
kime yazacaktım düşündüm durdum, Sanırım askerlere sosyal proje idi.
Hergün konuştuğum anne babam olamazdı,

Tabi diğer erler ailelerine bildiğimiz klasik cümlelerde mektuplar yazdırıyordu.Ben yazıcı odasındaydım.

Yağmurun sesi ile birlikte iç karartıcı o yalnız karamsar halimle çocukluğum aklıma geldi,

Ayşe teyze elimden tutardı yağmurlu havalarda sanki güneş çıkınca yere düşmeyecektim. -güneş insanoğluna güven veriyor işte- Aklıma geldi Ayşe teyze.

Ayşe teyze ben 5-6 yasımdayken bana gültepede bakan bir ortayaşlı teyze idi Ailemi ve bizi çok severdi,

Annem işbankasında babam fabrikada çalışırken büyüklerde okuldayken bana o bakardı.
sabah alır akşam bırakırdı yaklasık 2 sene kadar.

İşin ilginci o dar sokaklı gültepe sokaklarındaki ilginç insanları hiç unutmadığım.
Üst kattaki gazeteci fahriye abla-ki ben tuvalette ıkınırken hep o daktilo sesleri aşşağıya gelirdi , Çok tuhaf olurdum hiç görmediğim bir aletti o ama sesini hep duyardım.

Oğlu şimdiki roman yazarı eski şair (şafak türküsünün yazarıdır) Nevzat ağabey bir gün gelip onu alan polisler ve daha bir çok olay aklımın derinliklerinde takılıdır ve Nevzat Abinin davasına ortak bir hayat için cabalamış ve avukat olmuş ağabeyi , onun büyüğü dergi fotoğrafcısı abi, vs.

O zamanlar kaliteli insanlar yaşarmış. Saklanmak için sistemden bu tip yerlerde otururlarmış , sonradan anladım. Otoriter cehalet bu tip gerçek ve kralın çıplak olduğunu söyleyen insanları itermiş. .....ist diye.Çok bilmek Çoğunluk olmadıkça hep acı vermiş. Evlerindeki kitapları hatırlarım , bavullar dolusu..

Mahallenin isminide hatırlıyordum. Ferah mahallesi...
Sabahları saat erkenden dışarı çıkar top oynardık ,babam vardiyalı işçi olarak sabah işten gelirdi ben kaleci olurdum bir kilimim vardı onu kalenin önüne serer kale önündeki kilimin üstünde ilkbahar güneşinin ılıklığı ve yeni doğmuş hali ile büyük kavak ağacı hışırtısı eşliğinde yatıp uyurdum uykulu halimle. Babam elindeki poşetlerle uyandırırdı. Zaten gol atmak ve kural bilmek yoktu o zaman , eğlence işi idi futbol.Kazanmak işin içine sonra girdi!

Sabah eve girip sıcak yatakta derin bir uykuya dalardım 12 ye kadar.
pazar sabahları erken kalkardık,herkes evde olurdu.

İşte o mahallenin tatlı teyzesine yazdım mektubumu ,askerliğimin bitimine 2 hafta kala, cevap geldimi ellerine ulaştımı bilmiyordum.
zaten görmeyeli 22 yıl olmuştu , hayattamıydı onuda bilmiyordum ya.

Ama yazdıklarım biraz duygulu idi , komutanlar giden mektuplar içindekilerden benimkini eminim okuyunca şaşırmışlardır , zira o günden sonra bir sanatcı yada siyasetci gibi saygı gördüğümü hissettim.Duygu ile ruhları para ile insanları demişler.

Derken askerlik bittikten 1 yıl sonra Aynı odada görev yaptığım arkadaş bana bir email yollamış, geçenlerde hotmail i karıştırırken rastlantı eseri farkettim silinmiş oğelerde , sanırım virüs diye okumadan silmişim.

Bir bakayım dedim , ne göreyim ! ; Mektubuma cevap yazmışlar.Beraber Yazıcılık yaptığım uzun dönem Serkan arkadaşım almış mektubu ve bana aynen mail yazmış mektubu.. "Zeytin gözlüm canım yavrum mektubunu alınca o kadar mutlu olduk ki mahallede fahriye ablan ile birlikte ağlamaya başladık, bizleri unutmaman fahriye ablanı da beni de çok duygulandırdı. Yavrum ayaklarımda romatizmam var yürüyemiyorum çok hastayım , askerde günlerin nasıl geçiyor iyisindir umarım , mahalleden bir kıza yazdırıyorum bunları , mahalle eski mahalle değil ferdacım , hiçbir şeyin eski tadı yok , senin dünya ahrette yüzünü görmek isterim ben hastayım , mutlaka askerden sonra yanıma gel tamam mı? Yavrum benim , zeytin gözlüm. Ailen de iyidir inşallah, Necati bey(kocası) vefat etti kaldım yalnız başıma pamuğum. İki kez telefonla bulunduğun askeriyeyi aradık komutan senin terhis olduğunu soyledi yinede mektup yazmak istedik işte. Kuzum askerden gelince bana gel emi seni görmek istiyorum. Canım yavrum." Ayşe Teyzen -Olm bu mektubu alınca çok duygulandım başladım ağlamaya lan , mutlaka git yanına, Serkan Zengin Gittim yanına geçen bayram ...Bir oğlu vefat etmiş.(engin abi)sanırım uyuşturucudan :(.. diğer oğlu Amerikadaymış.
0

hayatıma sıçılan pişmanlığım


İlkokuldaki ilk günüm ; Titrek bakışlı ağlaşan çocuklar arasında ilkokula başlamayı kendi seçen bir minik olarak sevinçlice benden büyük kardeşimin her sabah gittiği o mekana -okula- girdiğimi hatırlıyorum. İlk onunla karşılaştım ; En çok o ağlıyordu ! Gözleri korkudan kocaman açılıyor , annesi susturamıyordu. O en arkadaki sıraya oturdu.Ders zili çaldığında zille birlikte titrediğini hatırlıyorum. Annem beni bırakıp gitti , zaten kardeşim benimle aynı okula gidiyordu, sakindim , mutluydum. Birden içimdeki dürtü beni arka sırada ağlayan çocuğun yanına itti. Adı Murat idi. Üç numara saçları ile birlikte gözlerini kapıya dikmiş öğretmenin gelişini bekliyordu.Ağlamaktan siyah önlüğünün üstündeki Beyaz yakalığı ıslanmıştı. Bu arada annesi de gitmişti. Ve işte hayatımın pişmanlığı diyebileceğim bir olay o anda oldu ; Bir mahalle çocuğunun içgüdüsel davranışı ile (Gültepede yetişmiş bir P.ç gibi) korkak bir çocuğu daha da korkutma isteği uyandı içimde.Yanına yaklaşıp; "Öğretmen kürsüye gelince seni dövecek" dediğimi hatırlıyorum. -Böyle bir korkuyu ilk kez bu kadar yakından görme şansım oluyordu , hayranı oldum sanırım. Bir güce itaat ettiğini ve bunun ben olduğum duygusu çok hoşuma gitmişti. İtaat ettiğin şey seni ağlatırdı Mesela; Anne Baba vs. Bilmiyorum iç güdülerim ile davrandım işte. Murat'ın Gözleri daha da büyüdü. Ağlamadı ama içine yutkunduğu belliydi. Ben en ön sırama geçip öğretmeni beklerken Öğretmen içeri girdi; "Merhaba çocuklar" Bildik yatıştırma kelimeleri ederken bir anda ani bir hareketle kürsüye geçti!!! Evet, o an bu an. Bir insanın hayatı boyunca kaderini etkileyecek o an bu andır ve kendimi hiç bir zaman affetmeyeceğim andır :((( sınıftaki arka pencere açıktı ve birden müthiş bir koku odaya tenefüs etti. Öğretmen sanırım bu tür durumlara karşı tecrübeli bir şekilde; "Çocuklar tuvaleti gelen var mı?" dedi. Kim sıçtı? dememeliydi tabi.. Halbuki çocuklardan birisi düpedüz altına sıçmıştı. Daha önce böyle taze bir koku hissetmemiştim , tuvaletimi yapar yapmaz tuvaletten çıkardım. Sanırım ileri ki zamanlarda anladım sıçan arkadaş yumurta yemişti, zira bu kokuyu o yaşlardan bu yaşlara kadar hafızamda korumam ilginçtir. Derken kokunun arka taraftan geldiğini farkettik.Kim yaptı diye artık Öğretmende tek tek burnunu çocukların poposuna götürüyordu ve bir anda onda durdu araştırma. Murat !!!! Murat benim verdiğim o korku ile hoca kürsüde iken yapmış işte . :(( ve... Bütün çocukların güldüğünü ve ağızlarına ve burunlarına ellerini götürüp sınıftan çıktıklarını hatırlıyorum. Avazının çıktığı kadar ağlar görümündeki Murat sessizce oturuyor ve hiç ses çıkarmadan gözlerinden yaşlar süzülüyordu.:((( Kıpkırmızı idi. İşkence çektiği belli idi. Bu yaşta bu acı neden idi ? Öğretmen onu tuvalete götürürken sınıfta bir tek ben kalmıştım, bana 0,5 sn kadar baktı!!! "Hayatımı değiştirdin der gibi !!!" - Çok üzgünüm Çooooooook.:((((((( Demek isterdim. Ama Ona şaşkın bir şekilde bakakaldım işte... O günden sonra orta okula kadar beraber okuduk, Hiç bir zaman tenefüste dışarı çıkmadı, aynı mahallede takıma bile alınmadı. Zira o altına sıçmıştı. Beceriksizdi işte. Hoca orta okula kadar onu sözlülere çıkartmazdı sanırım yine korkusundan dolayı ön tedbir amaçlı!! Halbuki o bir çocuktu :(( Her sene aramıza yeni katılan çocuklara bu olayı anlatmak için -hele bide çocuk zengin ise yalaka takımları çocuğu ablukaya alıp; "Biliyomusun şu arka sıradaki Çocuk altına sıçmıştı", deyip "ben buraların en eskisiyim" havası atıyorlar idi. Murat'ın ise yüreği inciniyor idi. Hayatının geri kalanını etkilediğime yakından tanık olduğum bir olay ,beni halen geceleri onun rüyalarını gösterecek kadar pişmanlığa boğuyor. İçim daralıyor. Onun için Ağlayasım geliyor. Çok üzgünüm Murat Çooook. :(
0

Ada 1986


1986-87 mayıs gecesi annem erken yatmamı soledi. evde bir uğraş borekler açılıyor kokular geliyordu, kapının yanına eski pazar çantaları içi dolu bir şekilde konulmuş, kıyafetler hazırlanmış derken erkenden uyumuşum. Gece 4-5 gibi uyandırıldığımı hissettim "hadi kalk oğlum"! Bir baktım annem.Babamda kalkmış traş olmuş pazar sabahı... hep erken kalkan ben olurdum.Sabah pazar konseri(kanseri) vs. olurdu. Ama bu sefer hazırlıkların sebebi ne idi merak ettim. Derken gültepedeki fakirhanemizden ellerimiz dopdolu bir şekilde o dimdik yokuşu sabahın 5 inde yürümeye koyulduk. Yaklaşık 1 km yürüdükten sonra ben babamın omuzundayım tabi.. Minibüs yolunda sabahın 5inde teyzem ve diğer akrabaları gördük anladımki buluşmuşlar. Buraya kadar olan kısımda anlatımımı keseceğim zira ıstırap verecek eski güzellikler bu yolculuklarda uzunca aklıma gelir.Bu yazıda uzayıp gider. Kıssadan hisse.. Şimdi düşünüyorumda nasıl bir zaman nasıl bir hayat nasıl bir ortamdıki vardiyalı çalışan babalar pazar gecesi uykusuzluğu göze alıp arabasız bir şekilde çoluklu çocuklu elinde piknik tüpleri ile 2-3 çanta ve bir sürü azık , sırtta bir elde bir çocuk ile gültepeden karşıya geçip oradanda büyük adaya geçiyorlardı.. Ve inanın vapur bizim gibi 10-15 aile ile doluydu! Ve bizden sonraki vapur bomboş olurdu.. Güneşin adanın arkasından doğuşunu denizden izlemek.. Vapurdan iner inmez faytonla adanın el değmemiş son kıyılarına gitmek.. Farklı lehçe ile türkçe konuşan yaşlı rum kadınları.. Bir sabah kahvaltısı ki.. deniz , top , kağıt helva vs.. Bu nasıl bir hayat sevgisi idi.. Daha Önce de dediğim gibi bu başı boş doğada insan kendisini küçük hissederdi. Bu bir mutluluk kaynağı idi bir kadının güçlü kocasının omzunda huzur bulması gibi.